skip to Main Content

Gandhi’nin Mirası ve Hint Müslümanlarının Trajedisi

https://medium.com/t%C3%BCrkiye/gandhinin-mirasi-ve-hint-muslumanlarinin-trajedisi-fee95691e860

Gandhi’nin Mirası ve Hint Müslümanlarının Trajedisi

Gandhi’nin mirasının terkedildiği Hindistan’da Müslümanlar, faşist bir milliyetçi damar ile artan Hindu fundamentalizminin bedelini ödüyor.

Abdullah Ayasun

Nov 26, 2020

 

Hint siyasi uzamını günümüzde tamamen esir alan şovenist bir milliyetçilik dalgası, 200 küsür milyon Müslümanı vatandaşlıktan çıkarmayı ima eden ve bu yıl gündeme gelen yasa tasarısı ile tehlikeli boyutlara ulaşmış durumda. Şubat ayında ABD Başkanı Donald J. Trump’ın ziyareti ile tetiklenen Müslüman karşıtı şiddet hareketi ve medya tarafından mütemadiyen körüklenen nefret söyleminin gerisinde, Hint modern politik hikayesine mündemiç olan yapısal amiller söz konusu. Bugün Hindistan, ana-akım tarih okumasına göre, onun özgün kuruluş hikayesi ile özdeşleşen Mahatma Gandhi’nin çizgisinden sapmanın bedelini ödüyor. Ama aslında hikaye o kadar basit değil. Hindistanı patolojik bir sağ ve milliyetçi politikaya hapseden zihniyet, bizatihi Gandhi’nin siyaset felsefesine ve onun yaşlı bedenine ilk kurşunu sıkan aynı zihniyettir.

 

Gandhi’nin hayat boyu mücadelesini verdiği Hint bağımsızlığı 1947’de tecessüm ederken, onun hayat ve siyaset felsefesini tanımlayan değerlerin yadsınması üzerinden bu gerçekleşir. Yani hikayenin başlangıcı aynı zamanda Gandhi ülküsünün de sonu olur. Bir bakıma Hindistan, onu ilelebet tanımlayacak ve kamil bir demokrat forma evrilmesine mücerret bir şekilde ket vuracak bir original sin (ilk günah) ile tarih sahnesine doğacaktır.

 

Gandhi’nin mirası üzerine tartışma geçtiğimiz sene onun 150. doğum gününün kutlanmasında bir kez daha açığa çıktı. Başbakan Modi, Hint mucizesinin mimarı olarak lanse ettiği Gandhi’yi solar enerjiden pek çok kalkınma hamlesine dek öncü bir isim olarak zikrederken, Mahatma’nın sivil itaatsizlik ve şiddet karşıtı felsefesine dair atıfta bulunmaktan özenle kaçındı. Gandhi’nin Mevlana felsefesini yansıtan barışçıl söylemi ve hayat politikasının bilinçli olarak göz ardı edilmesi, onu konu mankenine indirgeyen Hint elitlerinin günümüzde şiddeti elverişli bir toplumsal mühendislik unsuru olarak görmelerinden kaynaklanmaktadır. Bütün hayatı boyunca karşı çıktığı dar ve dışlayıcı lümpen bir milliyetçilik için çıkış ve referans noktası olmak, tam da Gandhi’ye yapılacak en büyük kötülüktür.

 

Hintli Müslümanların trajedisi son yıllarda iyice bir kördüğüm halini aldı. Halen kangren olan Keşmir meselesinin yanında, vatandaşlık kanunu, eski camilerin Hindu tapınaklarına dönüştürülmesi ve Demoklesin kılıcı gibi sürekli Müslümanların başında sallanan pogrom tehditleri, bugün karşı karşıya bulunduğumuz bir sorunlar demetinden sadece bazıları. Ancak Hindistan’da parya durumunda olan Müslümanların akıbeti, Hint iç siyasetinin sınırlarını aşan, Pakistan’la yaşanan ezeli bölgesel rekabet ve Keşmir gerginliği ile de yakından ilintili olan çok katmanlı ve çok denklemli bir sorunlar yumağına bağlı. Birinin çözümü olmadan diğeri, hepsini çözmeden hiçbirinin çözülemeyeceği iç içe geçmiş bir sarmaldan söz ediyoruz.

 

Hindistan kendi ‘original sin’i ile yüzleşmeden, sürekli Hint fobisi ve korkusu ile adeta kendi ülkesinin geleceğini daimi ipotek altında tutan Pakistan ordusu kendi hakikati ile hesaplaşmadan, Keşmir meselesi çözülmeden Hint Müslümanlarının meselesi de çözülemez. Burada insanı yeisse sevk eden nokta, Hint Müslümanlarının trajedisinin ikili ilişkileri zehirleyen diğer sorunlardan bağımsız olmamasıdır.

 

Nükleer bir şantaj ile bölgeyi, ülkesini sürekli olarak kıyametvari bir dehşet dengesinde tutan Pakistan askeri vesayeti ve ulusalcıları, Afganistan’daki siyasi istikrarı da 30 yıldır dinamitleyen politikalar peşinde. Bu anlamda Keşmir düğümünün çözülmesi, Afgan toplumsal ve siyasi barışının hakiki anlamda sağlanması, ve Pakistan ordusunun kışlaya lafzen değil, gerçekte de dönmesi sorunun uzun vadede çözümü için gerekli olan aşamalar.

 

Adeta idrakin sınırlarını zorlayan bu jeopolitik kısır döngü ve kilidi çözmek için Gandhi’nin iradesine ihtiyacımız var. Lakin yukarıda saydığımız kördüğüm, aslında verili değil; inşa edilen ve Hint elitlerinin sığındığı bir mazeretten başka birşey değil. Cumhuriyet tarihi boyunca Türk devlet politikasının ve Atina’daki ulusal güvenlik paradigmasına teslim olan Yunan yönetiminin kendi ülkelerindeki Müslüman ve Hristiyan azınlığın durumunu iyileştirmeyi komşu ülkedeki mütekabiliyet esasına gayr-ı ahlaki biçimde kilitlemeleri gibi, Yeni Delhi’nin 10 asırdır Hint alt kıtasının doğal bileşeni olan Müslümanların sosyo-kültürel varlığını ve ahvalini bölgesel dinamiklere bağımlı kılmasının hukukla ve insaniyetle hiçbir alakası yok. Dünyanın en kalabalık demokrasi deneyimi olarak haklı bir gurur duyan Hint siyasası, seküler ve demokrat çizgiden sapmanın bedelini ağır biçimde ödüyor son yıllarda.

 

Sene başında Müslümanlara yönelik şiddette hayatını kaybeden Muhammed Mudasir’in ailesi ve akrabaları yas tutarken. (Foto: AP)

Modi’nin iktidardaki Bharatiya Janata Partisi, Hindistan’daki toplumsal ve dinsel barışın asgari zeminini sağlayan seküler sistemin altını oymakla meşgül. Gandhi’nin evrensel barış söylemine ilk mermiyi sıkan, uzun süre ana-akım siyaset tarafından dirsek mesafesinde tutulan bir ideoloji olan Hindu fundamentalizmi, günümüzde ise devlet desteğiyle siyasa üretim mekanizmalarına hakim duruma gelmiş, ülkede hükümferma olmuştur. Diğer taraftan ise milliyetçi, faşist paramiliter grup RSS’nin estirdiği terör son dönemde giderek artmakta.

 

Hint hikayesi, politik modernleşmenin Doğuda ve Batıda eşit düzeyde türettiği gelenek-modernite çatışmasından nasibini almış durumda bir bakıma. Bir zamanlar, Gandhi’nin sivil itaatsizlik eylemi Amerika’da siyahların eşit demokratik haklara sahip olmasında verilen mücadelenin sembol ismi Martin Luther King’e ilham vermiş; Hindistan fakirlikle kollektif mücadelede tasavvufi ve toplumsal deneyimi tüm dünyanın nazarına sunmuş; kadim Hint medeniyet birikimi, Hintli bireye sosyo-ekonomik marazlardan bağımsız olarak, çevresiyle ve toplumla barışık olacak kültürel bir donanım sağlamıştı. Tek bir etnik kimliğe yaslanan ulus-devletin Hint versiyonu da redd-i miras üzerine kurulu olduğu için diğer ülkelerin tecrübe ettiği siyasi, toplumsal ve dinsel çatışmalardan kurtulamamıştır. Müslümanlara karşı şiddeti durdurmak için açlık grevi yapan ve sonunda kendini feda eden Gandhi’nin evrensel felsefesi nerede, günümüzde Zoom üzerinden faşist örgütlenmenin temelleri üzerine küresel işbirliği toplantıları yapan RSS ve onun gençken üyesi olan Modi’nin durduğu çizgi nerede?

 

Pandemiyi bile Müslümanlardan belleyen aşırı sağ siyaseti frenlemek, Hint demokrasinin vereceği en büyük sınavlardan biri olacak. Zira 21. yüzyılın yükselen küresel güçlerinden biri olan Hindistan, ya nev-i şahsına münhasır, çoğulcu ve multi-etnik bir demokrasi olacak; ya da sosyal çatışma ve pogromların içeriden ket vurduğu otoriter bir rejime evrilecek. Ya Gandhi, ya da RSS/Modi çizgisi. Hindistan aynı anda ikisi olamaz.

Back To Top