www.mepanews.com Mepa News Analiz | Assam, Bangladeş ve Hint Altkıtası: Tarih ve gerçekler Yayınlanma: 14…
Ramjanmabhoomi efsanesi: Hindistan’ın Ram Tapınağı’nın uzun ve karmaşık hikâyesi
Ramjanmabhoomi efsanesi: Hindistan’ın Ram Tapınağı’nın uzun ve karmaşık hikâyesi
Dr. Duygu Çağla Bayram Independent Türkçe için yazdı
Dr. Duygu Çağla Bayram Hindistan Araştırmacısı. Uluslararası İlişkiler alanında Doktora sahibi. “Çalkantılı Sularda Yeni Rota: Hint-Pasifik Anlatısı ve Hindistan” kitabının yazarı @DrCaglaBayram
Pazartesi 15 Ocak 2024 14:21
Hindistan Başbakanı Narendra Modi, 30 Aralık 2023’te Ayodhya Dham Tren İstasyonu ve 174 milyon dolarlık Maharishi Valmiki Uluslararası Havalimanı’nın açılışını yapt
Ülkedeki en büyük yolcu salonuna sahip bir tren istasyonu, uluslararası bir havaalanı, yenilenmiş yollar, oteller ve daha fazlası; Ayodhya, Ram Janmabhoomi Tapınağı’nın açılışına hazır.
Tapınağın inşası Modi’nin Bharatiya Janata Partisi’nin (BJP) uzun süredir taahhüt ettiği bir şeydi.
Ülkenin tüm odağı şimdi tahmini 240 milyon dolarlık bir maliyetle inşa edilen Ram Tapınağı’nın büyük kutsama töreninde.
Modi, o gün tüm gün oruç tutacak ve Ayodhya’daki dini ritüelleri tamamlayacak.
Törenler 14-15 Ocak’ta çoktan başladı ve Pran Pratishtha’nın (kutsama) son töreni 22 Ocak’ta.
BIG BREAKING NEWS Only five people including PM Modi, CM Yogi Adityanath, RSS chief Mohan Bhagwat, UP Governor Anandiben Patel & the Chief Priest will be present inside sanctum sanctorum or Garbha Griha during the consecration ceremony of Shri Ram idol in Ayodhya temple.
Hindistan’ın ünlü heykeltıraşı Arun Yogiraj’ın Ram Lalla’nın (bebek Ram) Pran Pratishtha (kutsama) idolü Ayodhya’nın büyük tapınağı için seçildi.
Lord Ram’ın idolünün 500 yıldan fazla bir süre sonrasında tapınağa kurulacağı söyleniyor ve bu tarihi olaya tanıklık etmek için etkinliğe neredeyse 10 bin davetlinin katılması bekleniyor.
Hindistan için bu çok büyük bir olay; hadi yakından bakalım…
Ayodhya, Janmabhoomi, Lord Ram, Babri Camisi, Ram Mandir… Çok daha fazlası karmaşık bir sarmal içinde olay örgüsünü oluşturuyor.
Hinduizm’in büyük hac merkezi olan Ayodhya’daki Janmabhoomi denilen yer, Hinduizm’in başlıca tanrılarından biri olan Lord Ram’ın doğduğu yer olarak inanılıyor.
Yüzyıllar boyunca Hindular, en önde gelen tanrıları olan savaşçı prens Ram’ın, Sarayu kıyısında, Ayodhya’da Ramkot adı verilen bir tepenin üzerindeki bir sarayda doğduğuna ve tanrının doğduğu yerin, Babür İmparatoru Babür’ün komutanı Mir Baki tarafından 1528’de bir cami inşa edilmesi için yerle bir edildiğine inanmışlardı.
1992’de Babri Camisi’nin yıkılması ülke çapında bir nefret ve şiddet fırtınasına yol açtı.
Eylül 2019’da Yüksek Mahkeme oybirliğiyle aldığı bir kararla Babri Camisi’nin bulunduğu yere Ram Mandir inşa edilmesinin önünü açmış ve Modi yönetimine cami inşası için Sünni Vakıflar Kurulu’na 5 dönümlük alternatif bir arsa tahsis etmesi talimatını vermişti.
Tapınak inşa edildi ve 22 Ocak’ta açılışa hazır (3 katlı tapınak inşaatının zemin katı inşa edildi; birinci ve ikinci katları Aralık 2024’te tamamlanacak).
Ama Ram Mandir hikâyesi çok daha uzun ve karmaşık;
Ayodhya, Müslüman Kişisel Hukuku, Rajiv Gandhi, Bofors, Rezervasyonlar, Rath Yatra, Narendra Modi, Ram Mandir…
Tanrı Ram’ın doğum yerinin hikayesi, mitlerin ve tarihin karmaşık bir karışımı.
Ayodhya’nın tanrı ile ilk belgelenen bağlantısı, 1717’de Jaipur’un kurucusu Rajput Kralı Sawai Jai Singh’in Babri Mescidi’nin bitişiğinde bir arsa satın almasıyla ortaya çıktı.
Jaipur Şehir Sarayı’nda tutulan alanın haritası, 1992’de yıkılan Babri Mescidi’nin kubbelerine benzeyen üç kuleli bir yapıyı tasvir ediyor.
Haritada avlu janmasthan olarak isimlendiriliyor ve daha sonra yıkılacak olan Ram Chabutara olarak bilinen yükseltilmiş bir platforma sahip.
Ancak mekânın bu versiyonu, tartışmalı arazi üzerindeki Hindu iddiasına ilişkin kaydedilen en eski kanıtlarla çelişiyor.
Kasım 1858’de Ayodhya’nın Müslüman bir sakini, Babri Mescidi’ne zorla girmeleri, namaz kılmaları ve bir platform (chabutara) inşa etmeleri ve üzerine Ram’ın adını yazmaları nedeni ile bir grup Sih aleyhine FIR (İlk Bilgi Raporu) davası açtı; bu, amirinin sömürge hükümetine sunduğu raporda doğrulandı.
1850’de Hindular ve Müslümanlardan oluşan şiddet yanlısı grupların Hanumangarhi adlı yerdeki alanın kontrolü için çatışmasının ardından İngilizler yerleşkeyi çoktan çitle çevirmişti.
1859’da yapılan uzlaşmanın bir parçası olarak İngilizler, Müslümanların iç kutsal alanı kullanmalarına izin verdi ve Hindulara dış avlu üzerinde kontrol ve haklar verdi; bu düzenleme neredeyse 160 yıl boyunca varlığını sürdürdü.
Ayodhya’daki Hindular ve Müslümanlar arasındaki ateşkes, 1948’deki iki olayla bozuldu: Bölünme ve Ayodhya’daki Kongre Partisi’ndeki iki grup arasındaki siyasi çekişme.
Bölünmeden başlayalım:
Büyük Müslüman kitleleri Pakistan’a göç ederken Hindular, Babürlülerin ve İngilizlerin himayesi altında Müslümanlar tarafından gasp edildiğine inandıkları bazı yerleri geri alma fırsatını hissettiler; Birleşik Eyaletlerde (bugünkü Uttar Pradesh) Mathura, Varanasi ve Ayodhya’daki üç cami, Hinduların kendileri için kutsal olan yerlerin enkazı üzerine inşa edildikleri inancından dolayı en büyük parlama noktaları olarak ortaya çıktı.
1949 kışında Birleşik Eyaletler toplumsal siyasetin yeniden canlanmasına tanık oluyordu.
Mahatma Gandhi’nin öldürülmesinin ardından Hindistan’ı saran bir pişmanlık dalgasıyla kenara itilen radikaller, Hindutva gündemlerini kamuoyu önünde savunmaya başladılar.
Başlıca taleplerinden biri, eyaletin adının yaklaşık 2500 yıl önce Ganj Ovaları’na yerleşen Aryanların mitolojik imparatorluğu Aryavrata olarak yeniden isimlendirilmesiydi ve Ayodhya, Aryavrata taleplerinin merkezinde yer alıyordu.
Ayodhya’daki Babri Camisi her zaman duyguları tetikleyen bir yapıydı ve İngilizler bu konuyu sıkı tutuyordu.
Ama İngilizlerin gitmesi ile ülke hâlâ bağımsızlığın ne olduğunu anlamaya çalışırken Ayodhya’da ilginç bir şey oldu.
23 Aralık 1949 gecesi birileri Ram Lalla’nın heykelini Babri Mescidi’nin içine koydu.
Birkaç gün önce büyük bir grup Hindu, caminin avlusunda akhand kirtan (dua maratonu) düzenleme sözü vermişti.
Duaların mucizevi bir şekilde dışarıdaki ahşap bir platform üzerinde tutulan Lord Ram’ın putlarının caminin ortasında görünmesini sağlayacağını iddia ettiler.
Yaklaşık 5 bin adanmıştan oluşan bu grup yönetim tarafından dağıtılmıştı.
Biri Hindu diğeri Müslüman iki polis, dönüşümlü olarak kapıları korumakla görevlendirildi.
Faizabad polis karakolundan Memur Mata Prasad, 23 Aralık 1949 sabahı Babri Mescidi’nin kutsal alanına girdiğinde gerçekten de caminin ortasında tanrının ve kardeşlerinin ashtadhatu’dan (sekiz metal) yapılmış putları vardı.
Birkaç yıl sonra yerel yönetim ve polis, Ram’ın putunun camide görünmesini amaçlayan komplonun kilit isimleri olarak ortaya çıkacaktı; ancak o akşamki raporunda Prasad, zorla girme olayından bazı yerel liderleri sorumlu tuttu.
Ertesi sabah Ram Lalla’nın ortaya çıktığı ve insanların dua etmek için mescide gelmeye başladığı haberi çoktan yayılmıştı.
Sadhular (Hindu kutsal bilgeler) ve ineklerle dolu dar, dolambaçlı ara sokaklar şimdiden Jai Shree Ram ilahileriyle dolup taşıyordu; bir grup insan etrafta dolaşıyor, hoparlörlerden Ram Lalla’nın (tanrı bebeklik çağındaydı) nihayet kasabalarında virajman olduğunu (ortaya çıktığını) duyuruyorlardı.
Orta yaşlı sadhu Abhiram Das olayların gidişatından özellikle heyecanlandı; O gün, tanrının nihayet doğduğu yeri geri aldığını haykırıyordu. Birkaç saat sonra camiye put yerleştirme komplosunun arkasındaki kişi olduğu ortaya çıkacaktı.
Ve böylece Janmabhoomi’nin tanrısı Ram Lalla Virajman (Ram Lalla’nın ortaya çıkışı) doğdu ve Hindistan’ı elli yıl boyunca birçok cana mal olacak, birkaç hükümeti devirecek ve Hindistan’ın siyaset ve toplumunun hatlarını yeniden şekillendirecek siyasi, hukuki ve sosyo-kültürel bir kavgaya sürükleyecek bir anlaşmazlığa savuruyordu.
Kongre’deki iki grup arasındaki siyasi çekişme ile devam edelim:
Bu siyasi çekişme toplumsal yangını daha da körükledi.
Hindistan’ın ilk Başbakanı Jawaharlal Nehru’nun, sosyalist lider Acharya Narendradev’in bağımsız Hindistan’ın en büyük eyaleti olan Birleşik Eyaletler’in ilk valisi (daha sonra başbakanı) olmasını istediğine yaygın olarak inanılıyor.
Konuyu entelektüel bir dev ve Hindu kutsal metinleri konusunda ünlü bir bilim adamı olan Narendradev ile tartışma görevi, Kongre’nin bir başka sadık ismi Govind Ballabh Pant’a verildi.
Narendradev, yalnızca Pant’ın açıklayabileceği nedenlerden dolayı teklifi reddetti.
Ve Pant sıradaki kişi olduğundan eyaletin başbakanı seçildi.
Pek çok tarihçi, Pant’ın Nehru’nun teklifini kendi hırsları nedeniyle Narendradev’e asla iletmediğine inanıyor.
Diğerleri ise Narendradev’in mizaç olarak Mahatma Gandhi tarzına uygun bir aziz olduğu ve idolü gibi siyasi güç veya makamla ilgilenmediği için bu fikri reddettiğini iddia ediyor.
1948’de, sosyalist grubu Kongre’den ayrılmış olan Narendradev, Faizabad’daki meclis koltuğundan istifa ederek Hindistan siyasetinin dilini yeniden tanımlayacak bir olay olan ara seçimi hızlandırdı.
Narendradev Kongre adayı olmasa da Nehru sosyalist liderin kazanmasını istiyordu.
Ancak kendine güveni olmayan Pant, Narendradev’in sonsuza kadar yolundan çekilmesini istedi.
Ama kendi arka bahçesinde yerel ve bölgesel bir kahraman olan Narendradev’i yenmek zorlu bir mücadeleydi.
Pant dine sığındı.
Nehru’nun tavsiyesini göz ardı ederek, Gorakhpur’dan bir Hindu azizi olan Baba Raghav Das’ı sahaya sürerek ve Narendradev’i Lord Ram’a inanmayan ve dolayısıyla tanrının doğduğu yerde yenilgiyi hak eden bir agnostik olarak karalayarak seçimi toplumsallaştırmaya karar verdi.
Bu seçimde Kongre, onlarca yıldır yankı uyandıracak iki argüman öne sürdü: Adayının zaferi, Hinduların tartışmalı bölgede hak iddia etmesine yardımcı olacak ve Hindistan’ın Keşmir konusunda Pakistan’a karşı davasını güçlendirecekti.
Pant’ın, seçimi Lord Ram ve rakipleri arasındaki bir savaşla karşılaştıran yüksek perdeli toplumsal kampanyası, tartışmalı bölgenin Ramjanmabhoomi olduğunu iddia etmek isteyen grupları cesaretlendiren bir atmosfer yarattı.
Dolayısıyla Mata Prasad’ın FIR davasının, Abhiram Das ve 5 Kongre çalışanını 22-23 Aralık gecesi yerleşkeye zorla girdikleri için adlandırması büyük bir sürpriz olmadı.
Kongre’nin eyalet liderleri, daha sonra tüm Uttar Pradesh’i (1950’de yeniden adlandırıldı) saracak olan toplumsal politikaların orijinal mimarları olduğu fark edilecekti.
Hindu Mahasabha (siyasi parti) tarafından temsil edilen Hindutva tugayının rolü başlangıçta Pant’ın toplumsal sahasını desteklemekti.
1949 kışında yaşanan olayların bazı versiyonları, camiye yerleştirilen idolün önce Sarayu’nun sularında yıkandığını ve ardından Mahasabha liderleri tarafından düzenlenen bir törenle kutsandığını anlatıyor.
Ancak bu doğru olsa dahi Ram Lalla’nın ortaya çıkışı mucizesinin esas olarak Kongre tarafından yapıldığını, Narendradev’i yenilgiye uğratan ve eyalet meclisine bir mahant (rahip) gönderen toplumsal kampanyasının başarısıyla cesaretlendirildiğini gösteren pek çok kanıt olduğu söyleniyor.
Daha sonra yapılan bir araştırma, idolü camiye yerleştirme planının idari hiyerarşinin en üst yetkilileri olan Faizabad bölge hakimi KK Nayar ve şehir hakimi Guru Dutt Singh tarafından yürütüldüğünü ortaya çıkardı.
Araştırmaya göre, her iki yetkili de görevdeki polis memurlarından Abhiram Das ve takipçilerinin idolü yerleştirmek için camiye gizlice girmelerine izin vermelerini istemişti.
Yönetimin göz yummasına karşın Başbakan Pant Nehru’nun tavsiyesine kulak verip putların camiden kaldırılması emrini vermiş olsaydı, belki de tartışma anında sona erebilirdi.
Ram Lalla’nın camiye gelmesinden birkaç gün sonra, Nayar başka bir hamle yapacaktı: mülkü haczetmek, bir devlet kayyımını atamak ve yerleşkenin kapılarını kilitlemek…
Kapılar neredeyse kırk yıl boyunca kapalı kalacak ve Müslüman bir kadının tartışmalı bölgeyle hiçbir ilgisi olmayan bir krize yol açmasını bekleyecekti…
Hikâyenin bundan sonraki kısmında:
Ayodhya’da bir Ram Tapınağı inşa etmeye yönelik VHP hareketi… Müslüman bir kadının nafaka mücadelesi… Bu mücadelenin Rajiv Gandhi liderliğindeki Kongre hükümetini sokakları azgın safran tugayının eline teslim edecek bir dizi hata yapmaya nasıl zorladığı… devreye giriyor.
14 Ocak, kuzey Hindistan’da güneşin kuzeye yolculuğunun (uttarayana) başlangıcını onurlandırmak için Makar Sankranti olarak kutlanıyor.
Bu günde binlerce Hint, ruhlarının arınacağı inancıyla yakınlarındaki kutsal nehirlerin sularında yıkanıyor.
Bu ritüelin kutsal alanlarından biri, kuzey-orta Hindistan’daki küçük bir kent olan Ayodhya’dan geçen Sarayu Nehri.
Hindu adanmışlar, nehirde yıkanmanın cennette iyi bir ölümden sonraki yaşamı garanti eden bir teerth (kutsal hac) gerçekleştirmeye benzediğine inanırlar.
14 Ocak 1950’de, 42 yaşındaki avukat Gopal Singh Visharad, ritüel niteliğindeki abdestlerin ardından Ram Lalla Virajman’ın darshanı (uğurlu görüntüsü) için bisikletle janmabhoomi’ye gidiyordu.
Ancak o gün, iki hafta önce bir gecede tapınağa dönüştürülen caminin binasına girmesi engellendi.
Vishwa Hindu Parishad’ın (VHP) Ayodhya biriminin üst düzey bir yetkilisi olan Visharad, tapınakta dua etme haklarının iadesini talep eden bir dava açtı; ayrıca mahkemeden idarenin putun camiden çıkarılmasının yasaklanmasını istedi.
Bir gün sonra yerel bir Müslüman esnaf Anisur Rahman, Müslümanların türbe üzerinde itibari haklara sahip olduğunu iddia ederek Allahabad yüksek mahkemesine başvurdu.
10 yıl içinde her iki taraftan da bir dizi dava mahkemelere ulaştı ve yavaş yavaş anlaşmazlık, Hint Aktör Sunny Deol’un 1993’te gişe rekorları kıran filminde Hint hukuk sisteminin taarikh pe taarikh (erteleme üzerine erteleme) sendromu olarak adlandırdığı meşhur duruma dönüştü.
Ama anlaşmazlık, 1980’lerde Vishva Hindu Parishad (VHP) ve Rashtriya Swayamsevak Sangh (RSS) dahil olmak üzere çeşitli sağcı Hindu gruplarının tartışmalı bölgede bir Ram Tapınağı inşa edilmesini savunan kampanyalar başlatmasıyla yeniden ivme kazanacaktı…
VHP hareketi: Ram Rath Yatra kökeni…
Hint mitolojisine göre Ram, Sarayu’daki göksel meskenine dönmeden önce birkaç bin yıl boyunca altın çağa (Ram Rajya) başkanlık etti; Onun ayrılışıyla Vedik felsefeye göre dört büyük çağdan biri olan Treta Yuga sona erdi.
Bir grup politikacı, sadhular ve Hindutva ideologlarının, bu büyük tanrıyı özgürleştirme ve Vishnu avatarına döndükten milyonlarca yıl sonra onu doğduğu yere geri getirme görevini kendilerine vermeleri kulağa ironik geliyor değil mi?
1984’te küçük bir grup politikacı, Hindu kutsal metinleri uzmanları ve sosyal hizmet uzmanları Delhi’nin RK Puram’ında bir araya gelerek ulusal utanç olarak adlandırdıkları şeyi, yani Lord Ram’a kendi doğduğu yerde dua edememelerini tartıştılar.
Banaras Hindu Üniversitesi’nden mühendislik diplomasına sahip Ashok Singhal, Ram’ı Müslüman hapishanesinden kurtarma zamanının geldiğini savundu.
Ramjanmabhoomi-Babri Mescidi anlaşmazlığı o zamana kadar mülk üzerindeki haklar konusunda sadece yerelleştirilmiş bir hukuki mücadeleydi.
Abhiram Das’ın gizlice camiye bir Ram putu yerleştirmesinden bu yana kırk yıl boyunca, bu put basında zar zor bahsedilen bir dava sirkülasyonunun içine hapsolmuştu.
O zamanlar VHP’nin genel sekreteri olan Singhal, anlaşmazlığı ulusal sahneye taşımaya karar verdi; bu, Yeni Delhi’de, janmabhoomi’de bir tapınak inşa etme talebiyle doruğa ulaşacak bir kitle hareketiydi…
Aslında Ram’ın Ayodhya’da doğup doğmadığı da inananları açısından belirsiz.
Destanın en popüler versiyonu olan Ramcharitmanas’ta yerel bir ozan olan Goswami Tulsidas, Awadhi şiirinde birçok çağdaş mekandan söz ediyor.
Destandaki efsanevi yerler yavaş yavaş bölge haritasında işaretlendi ve Ayodhya, yerel inanışta Ram’ın doğum yeri haline geldi.
Bir versiyona göre, Ram’ın karısı Sita, Ayodhya’dan pek de uzak olmayan bir yerde, bir zamanlar Mithila krallığında, şimdi doğudaki Bihar’da bulunan Sitamarhi adlı bir kentte doğmuştu.
1984 sonbaharında, Singhal liderliğindeki küçük bir grup adam, tarihi bir yolculuğa çıkmak için Sita’nın doğduğu yerde ona adanmış bir tapınak olan Punaura Dham’da toplandı.
Ram, Sita ve Ramayana’dan diğer çeşitli karakterlerin resimleri, savaş arabası olarak tanıtılan bir kamyona monte edildi; küçük bir puja (dua töreni) düzenlendi; bir hindistan cevizi kırıldı ve tanrıyı özgürleştirme görevi Jai Shree Ram ve Bharat Mata ki Jai sloganlarıyla başlatıldı.
Yeniden tasarlanmış bir kamyon (rathyatra) üzerinde bir hareket başlatmaya yönelik bu model, daha sonra BJP lideri Lal Kishanchand Advani’nin de kariyerini başlatacaktı.
6 Ekim 1984 akşamı, Sitamarhi’den gelen geçit töreninin ismi: Ram Janambhoomi Mukti Yajna, yani “Ram’ın doğduğu yeri özgürleştirmek için fedakarlık” anlamına geliyor…
Grup, Sarayu nehri üzerindeki köprüye vardığında da şiddet içeren bir yapıya sahip olmadığı ortaya çıktı: yalnızca bağıran insanların olduğu birkaç kamyon ve sadhularla tıka basa dolu bazı özel arabalar vardı.
Ertesi sabah VHP liderlerini dinlemek için bir alanda toplananların sayısı 5.000 civarındaydı ve Ayodhya’nın sadhuları “Ram’ın Müslüman hapishanesinden serbest bırakılması” çağrılarına çok az ilgi gösterdi.
Bu ılımlı tepkinin bir ay içinde sönmesi kaçınılmazdı…
Indira Gandhi suikasta uğruyor…
31 Ekim 1984 sabahı Hindistan Başbakanı Indira Gandhi, bir belgesel için aktör Peter Ustinov ile buluşmaya gidiyordu.
Yeni Delhi’deki Safdarjung Yolu’ndaki resmi ikametgahı 1’in çimlerini geçerken ve bir kanal kapısından geçmek üzereyken iki güvenlik görevlisi ona birkaç el kurşun sıktı.
Birkaç dakika içinde safran sarisi kan lekeleriyle kıpkırmızı olmuştu.
Hintler trajik bir şeyin olduğunu ilk kez Hindistan ile Pakistan arasında Sialkot’ta oynanan bir kriket maçının canlı yayını kesintiye uğradığında öğrendi.
Bunun yerine Başbakan’ın Sih korumaları tarafından ciddi şekilde yaralandığı duyurusu geldi.
Gelini Sonia Gandhi, Başbakanı aceleyle Tüm Hindistan Tıp Bilimleri Enstitüsü’ne götürürken BBC bültenlerine erişimi olan kişiler zaten Başbakanın öldüğünü biliyordu.
Birkaç saat içinde, silahlı Hindu çeteleri Sihlere ve kuruluşlarına saldırmaya başlayınca Hindistan genelinde isyanlar çıktı.
Birkaç gün içinde Hindistan’da planlanan katliamlarda yüzlerce masum Sih öldürüldü.
Ancak şiddet nedeniyle bir başka kasıtsız kayıp daha yaşandı: VHP’den Ramjanmabhoomi Yajna.
Hareketin bazı üyeleri zaten Müslüman karşıtı gündemlerini Hindistan sokaklarında Sihlere bir ders verme arzusuyla değiştirmişlerdi.
Bu arada, Indira Gandhi’nin 1984’te suikasta kurban gitmesi oğlu Rajiv Gandhi’nin Başbakan olmasına yol açtı.
Rajiv Gandhi bu rol için ne nitelikli ne de hazırdı. Hata üstüne hata yaptı ve en büyük hatası şimdi gelmek üzereydi…
Shah Bano, Ram Mandir’in arkasındaki kadın…
Indore sakinleri şehirlerini Mumbai ile karşılaştırmayı seviyor.
Kentli elitlerinkiyle aynı zarifliğe ve bu zarafeti yaşama, dışarıda yemek yeme ve hareketli gece hayatının tadını çıkarma kültürüne sahip olduğuna inanıyorlar.
1985’te bu şehir, Indorluların özdeşleşemediği özelliklerle yani muhafazakarlık, kadın düşmanlığı ve köktendincilikle dolu nedenlerden dolayı büyük bir tartışmanın merkez üssü haline gelecekti…
1978’de Indore’de Mohd Ahmad Khan isimli varlıklı bir avukat, ilk eşi Shah Bano Begüm’den boşanmaya karar verdi.
Bay Khan’ın 2 eşi vardı; ikisiyle de yaşıyordu ve 62 yaşındaki Shah Bano’dan boşandı.
Shah Bano’ya kendisi ve 5 çocuğu için 500 rupi tutarında cüzi miktardaki nafaka reddedilince, uzun süren bir hukuk mücadelesi verdi.
Nihayetinde, Nisan 1985’te, Yüksek Mahkeme’de ayda 179,20 rupi tutarında bir ödenek alma hakkını kazandı.
Dürüst ve liberal bir adam imajı nedeniyle basın tarafından “Bay Temiz” olarak adlandırılan Hindistan’ın genç Başbakanı Rajiv Gandhi, başlangıçta bu hareketi övdü.
Ancak çok geçmeden Müslüman din adamları protesto başlattı ve Yüksek Mahkeme kararının İslam kanunlarına aykırı olduğunu söylediler.
Müslümanların geleneksel Kongre “oy bankasını” kaybetmekten korkan Gandhi, Yüksek Mahkeme kararını Parlamento kararıyla bozdu.
Müslüman lider, Lok Sabha’daki kaba çoğunluğunu kullanarak Müslümanların kişisel yasasını değiştirmeye karar veren Rajiv Gandhi’ye dilekçe verdi.
Yasa şuydu: 1986 Müslüman Kadınlar (Boşanma Haklarının Korunması) Yasası.
Bu yasa, Müslümanlar için nafaka kurallarını değiştirdi; buna göre, nafaka ancak boşanmanın evlilikten sonraki 90 gün içinde gerçekleşmesi durumunda ödenebilirdi. Ve geriye dönük olarak Shah Bano’nun bu yasa kapsamına girmesini sağladı.
Shah Bano nafakasız kaldı.
Bu yasa ülkenin havasını değiştirdi. Bir anda Müslümanlar, veto haklarını kullanarak ülkede kanunları değiştirebileceklerini öne sürmeye başladılar.
Hindistan, Rajiv Gandhi’nin bu hamlesinin bedelini ağır ödeyecekti…
Ve kilit açılıyor…
Ayodhya’da tartışmalı yapının kapısına konulan ağır kilidin anahtarı 36 yıldır çevrilmiyordu.
Statüko, Delhi, Faizabad ve Ayodhya’daki alışılmadık çıkar uyumu nedeniyle bozuldu.
Delhi’de Başbakan Rajiv Gandhi, siyasi platformlarda ve gazete başyazılarında muhafazakar Müslümanları yatıştırmak için Yüksek Mahkeme kararını bozma kararından dolayı eleştiriliyordu.
1986’ya gelindiğinde, Rajiv Gandhi zaten mücadele ediyordu ve bu, Hindular tarafından ona karşı büyük bir karşı kutuplaşmaya yol açtı.
Gandhi tek bir kararla Hindistan’ı 21’inci yüzyıla taşımaya istekli liberal, ilerici lider imajını lekelemişti.
Bir yığın eleştiri altında kalan Gandhi bir çıkış yolu arıyordu…
Ocak 1986’da, gazeteci olan ama avukatlık eğitimi de olan Umesh Chandra Pandey, Faizabad mahkemesine kilitlerin açılması için bir dilekçe verdi; iddiasını teknik bir ayrıntıya dayandırdı: Kimse yerleşkenin kilitlenmesini emretmemişti.
Yeni dilekçe haberi Delhi’ye ulaştığında bu, zor durumdaki Başbakan için iyi bir haberdi; “Müslümanların uşağı” olarak alaya alınan Rajiv Gandhi, diğer tarafa yönelme ve Hinduları yatıştırma fırsatına sahip olmuştu.
Güvenilir danışmanı ve akrabası olan Arun Nehru’dan, Gandhi’nin bazı meslektaşlarına “Dikkatlerini Ayodhya’ya çevireceğim” dediği ve kilidin açılmasını sağlamasını istediği düşünülüyor.
1 Şubat’ta, yani Pandey’in dilekçesini sunmasından sadece birkaç gün sonra Murtilerin (Hinduizm’de tanrı veya tanrıça imgesi) poojasına (puja ritüeli) izin vermek için Ayodhya’da kilidin açılmasını emretti.
Rajiv Gandhi’ye verilen bu tavsiyenin arkasındaki kilit kişi Arun Nehru’ydu.
Aniden Babri Mescidi ve Ayodhya gazetenin ön sayfalarında göründü…
Hâlâ 1986’dayız ve Hindistan çalkalanıyor…
1986’da Ayodhya’daki tapınağın kilitleri açıldığında, insanlar Ram Lalla’nın veya bebek tanrının darshanına (kutsal görüntüsüne) sahip çıkmak için akın etmeye başladı.
Doordarshan’ın (Hindistan devletine ait bir kamu televizyon yayıncısı) o geceki haber bülteninde dindar Hinduların 36 yıl sonra komplekse girişinin görselleri gösterildiğinde, Rajiv Gandhi kendisini Hindistan Hindularının lideri, gerçek bir Hindu Hriday Samrat (Hindu Kalplerin İmparatoru) olarak konumlandırdığını varsaydı.
Birkaç gün içinde hem Müslümanların hem de Hinduların yaklaşan seçimlerde ona bir ders vermeye can attıklarını dehşetle öğrenecekti…
Rajiv Gandhi daha da ileri gidiyor ve hatta Doordarshan’da canlı yayımlanan Ram Mandir’in temellerini atmaya gidiyor…
Başbakan Rajiv Gandhi’nin Kongre rejimi, 1989’da ilk döneminin sonuna yaklaşırken yalpalamaya başladı; Gandhi, Başbakanlığının sonunu getirecek bir dizi karar aldı.
İkili bir oyun oynamaya çalıştı: Bir yandan Shah Bano’nun kararını bir yönetmelik yoluyla iptal ederek Müslüman din adamlarını yatıştırmaya çalıştı, diğer yandan da Ayodhya’daki büyük Ram tapınağı’nın tartışmalı alanının yakınında shilanyas (temel atma töreni) yapmayı kabul etti ki böylece her iki toplumun da iyi niyetini kazanacağını düşünüyordu; ama tam tersi oldu.
Bu arada, anlaşmazlık yeniden gündeme gelmiş olsa da temel atma işleminin mescidin biraz uzağında yapılması ve hem Hinduların hem de Müslümanların bir sonraki adımı beklemesi nedeniyle sular (şimdilik) yeniden duruldu.
Orta sınıf Hindular, hükümetin Shah Bano’nun kararına karşı tavrına kızdılar ve bunu Müslümanların yatıştırılması olarak gördüler; hatta bazı Müslümanlar bu yeni yasadan nefret ediyorlardı çünkü bunu kendi toplumlarındaki köktendincilere teslim olmak olarak görüyorlardı.
Bu, BJP için lütuf niteliğinde bir fırsattı çünkü orta sınıf ilk kez bunu kabul etmeye başlamıştı.
Gandhi’nin danışmanları onu Kasım 1989’da Ayodhya’da tapınağın temeli atıldığında VHP’nin hareketinin ivmesini kırabileceğine inandırdı.
Dahası, yeniden seçim kampanyasına Ayodhya yakınlarındaki Faizabad’dan başladı ve yine Hindu kartını çalma çabası olarak görülen Ram Rajya’yı (ideal bir hükümet) sağlamaktan bahsetti.
Ancak Rajiv Gandhi, Bofors skandalına karıştı ve kimse bir şey yapamadan iktidardan düştü ve Başbakan Yardımcısı Vishwanath Pratap Singh geldi (Bofors skandalından en çok yararlanan kişi).
Bu arada, Rashtriya SwayamSevak Sangh’ın bir kanadı olan VHP, bir “eylem planı” hazırladı.
Azizler, VHP, RSS ve BJP liderlerinden oluşan Dharma Sansad (sözcük anlamıyla dini cemaat), 1989 sonunda Haridwar’da toplandı ve Ram tapınağını “kurtarmak” için Ayodhya’ya doğru yürümeye karar verdi.
Ancak BJP tarafından desteklenen yeni seçilen Başbakan V.P. Singh’e biraz nefes alma alanı bırakarak ajitasyonu ertelemeyi seçtiler.
10 yılı aşkın süredir tozlu raflarda bekleyen Mandal komisyonu raporu ortaya çıkıyor ve bir kalem darbesiyle rezervasyonlar geliyor…
V.P. Singh hükümeti, Hinduların Keşmir’den göçü ve Berlin Duvarı’nın yıkılmasının etkileri nedeniyle sallantılı bir zemindeydi.
Ayrıca V.P. Singh hem Ram hareketini (VHP eylem planını) ötelemek hem de BJP’yi oyalamak için hızlı bir şeyler yapmak zorundaydı.
7 Ağustos 1990’da Singh, taraftarları tarafından “usta işi” olarak tanımlanan hamleyi yaptı.
Siyasi kariyerini ilerletmek için hükümet işlerinde Diğer Geri Sınıflara (OBC’lere) rezervasyonlar sağlayan ve 10 yılı aşkın süredir tozlu raflarda bekleyen Mandal Komisyonu raporunu Parlamentoya sundu ve bir kalem darbesiyle rezervasyon oranını %49’a çıkardı.
Aniden Hindistan’ın siyaseti değişti. Birkaç kişinin kendini yakmasıyla protesto ülke çapında anında patlak verdi. En çok gündeme gelen kişi Rajiv Goswami’nin kendini yakarak öldürmesiydi.
Ve V.P. Singh’in yolsuzluğa karşı mücadelesini destekleyen orta sınıf uzaklaştı, üst kast Hinduları onu küçümsemeye başladı, Mandal hamlesinden yararlanan ara kastlar arasında dahi destek oluşturmayı başaramadı.
BJP alarma geçti: Bunu, geri veya orta sınıfların konsolidasyonunun BJP’nin Hindutva politikalarına karşı bir karşıtlık olarak algılandığı bir “Mandal ve Kamandal” yarışması olarak gördü; BJP için bu kışkırtıcıydı çünkü uzun zamandır tüm Hinduları tek bir çatı altında birleştirmenin hayalini kuruyordu…
Büyüme mücadelesi veren BJP’nin 1984’te 2 milletvekili vardı ve ilgi görmeye başlıyordu. Ancak Mandal komisyonu Hindu oy bankasını ikiye bölmüştü.
BJP’nin bir şeyler yapması gerekiyordu; Mandal, Kamandal’a yol açtı.
BJP Hinduları yeniden birleştirmek için bir şeye ihtiyacı olduğunu hissedecek ve böylece Lal Krishna Advani’nin Rath Yatra’sı başlayacaktı…
Somnath’tan Ayodhya’ya. Tek misyon ile: Ram Mandir’i inşa et…
Rath Yatra Hinduları daha önce hiç olmadığı kadar birleştirecekti…
Ortaya çıkacak olan ortak ifade şuydu: Soru: Kastınız nedir? Yanıt: Hindu.
Ve tahmin edin RSS/Advani olayı yöneten kişi olarak kimi seçti? Narendra Modi…
Ve Ram Rath Yatra başlıyor…
BJP gaza bastı: BJP Lideri L.K. Advani, Ayodhya’daki Ram Tapınağı’nın özgürleştirilmesi kampanyasını yoğunlaştırarak Rath Yatra’ya başladı.
25 Eylül 1990’da Gujarat’taki Somnath’tan yola çıkan BJP lideri L.K. Advani’nin Ram Rath Yatra’sı, Hindistan siyasetinde belirleyici bir an olarak ortaya çıktı.
L.K. Advani, savaş arabasına benzeyen bir kamyonla Gujarat’taki Somnath’tan yola çıktı; Maharashtra, Karnataka, Andhra Pradesh, Madhya Pradesh, Rajasthan, Haryana, Delhi’yi geçerek Bihar’a ulaştı; sonunda Ayodhya’ya büyük bir giriş yapmadan önce bir sonraki varış noktası Uttar Pradesh’ti.
Yatra yolculuğu boyunca Hindistan’ın 16 devletinden geçti ve sonunda Ayodhya’da sona erdi.
Bu, Ayodhya’daki tartışmalı bölgede bir Ram tapınağının inşası için destek toplamayı amaçlayan siyasi bir kampanyaydı.
L.K. Advani’nin seyahat şekli olarak “rath” veya savaş arabası seçimi, Hindu destanı Ramayana’da tasvir edildiği şekliyle Lord Ram’ın yolculuğunu simgeliyordu.
Önerilen Ram tapınağı için sembolik bir “shilanyas” (temel taş döşeme) töreni gerçekleştirmeyi amaçlıyordu.
Ama 23 Ekim 1990 şafak vakti Rath Yatra, Diğer Geri Sınıflar (OBC’ler) politikasının güçlü bir savunucusu ve dolayısıyla Mandal destekçisi olan dönemin Bihar Başbakanı Lalu Prasad Yadav hükümeti tarafından L.K. Advani’nin tutuklanması ve şimdi Jharkhand’da bulunan Dumka’daki bir misafir evine uçurmasıyla Bihar’daki Samastipur’da sona erdi.
Ama ateş çoktan yakılmıştı; Mandal protestosu unutuluyor, Babri Mescidi meselesi ön plana çıkıyor…
Komşu Uttar Pradesh’te de Diğer Geri Sınıflar (OBC’ler) politikasının bir başka savunucusu olan Mulayam Singh Yadav (o zamanki Uttar Pradesh’in Başbakanı), L.K. Advani’nin tutuklanmasına hazırlanıyordu; Ayodhya’yı güvenlik çemberine almıştı: Tapınak kasabasına giden tren ve otobüs seferleri durduruldu, sınırlar kapatıldı ve çok sayıda polis görevlendirildi; tartışmalı bölgeyi korumak için paramiliter güçler çağrıldı.
Ve Mulayam Singh Yadav, Ayodhya’da öylesine kusursuz bir güvenlik düzenlemesi yaptığını iddia etti ki onun “Neden karsevaklardan bahsediyorsunuz, kuşlar dahi Ayodhya’ya uçamayacak” argümanının 1990 yılında tartışmalı komplekse saldırmaya karar veren Vishwa Hindu Parishad (VHP) gönüllülerince çürütüleceğinden bihaberdi…
Ve Mulayam Singh Yadav’ın kehaneti başarısız olacaktı: Karsevaklar olarak adlandırılan VHP (veya Hindu) gönüllüleri, komplekse hücum etmenin yanı sıra caminin tepesine safran bayrağı çekerek sembolik bir zafere de ulaşacaklardı…
VHP hamlelerini titizlikle planlıyordu: 31 Ağustos 1990’da “tapınak inşaatı” için taş kesmeye başladı.
Ertesi gün çakmaktaşı taşları ovalayarak Ram Jyoti’yi (Ram’ın ilahi ışığı) aydınlatmak için dini bir tören içeren bir program düzenledi.
Organik ateşin yaktığı lamba köylerde alay halinde gezdirildi. VHP, kampanyasını kalibre etti ve o yıl Deepawali (Diwali) lambalarının Ram Jyoti’nin ışığıyla yakılmasını sağladı.
Ayrıca tapınağın inşasında kullanılmak üzere ülkenin her yerinden “kutsanmış” tuğlalar toplamaya çoktan başlanmıştı.
L.K. Advani’nin tutuklanmasından bir gün sonra BJP bir Bharat Bandh (genel grev) çağrısında bulundu.
Yüzlerce kilometre yol kat ederek Ayodhya’ya doğru yürümeye başlayan karsevakları (Hindu gönüllüleri) seferber etmeye başlamıştı ve bu, onu tarihin en büyük barış zamanı seferberliklerinden biri haline getirdi.
Karsevaklar büyük ölçüde RSS-BJP-VHP’nin gönüllüleriydi. Lord Rama’nın sıradan adananları, özellikle köylüler -erkekler, kadınlar, gençler ve yaşlılar- asil bir amaca hizmet ettiklerine inandıkları için gönüllüleri desteklediler. Gönüllüler yiyecek, barınak ve hatta eyalet polisine karşı korumaya kavuştu.
31 Ekim sabahı insanlar şehrin dar sokaklarında toplanmaya başlamıştı. Hindu takvimine göre uğurlu sayılan Devothhan Ekadesi günü, tanrı Vishnu’nun uyuduğuna inanılan dört aylık dönemin sonunu işaret ediyordu.
Geleneksel olarak adanmışlar Sarayu nehrine girer ve şehrin çevresinde 15 km’lik bir yürüyüş olan “panchkosi parikrama” gerçekleştirirlerdi.
Saugandh Ram ki Khate hain, Mandir wahin banayenge (tapınağı ne pahasına olursa olsun aynı yerde inşa etmeye söz veriyoruz) gibi sloganlar atan kalabalık, tartışmalı komplekse doğru ilerlemeye başladı.
Birçoğu yürüyerek uzun mesafeler kat etmiş ve kasabada ve çevre köylerde saklanmış gönüllülerdi. Aniden ortaya çıkmaları güvenlik güçlerini şaşırttı.
Polis durumun kontrolünü kaybetmişti. Slogan atan gönüllüler anıta tırmanmaya başladı. Külliyenin dış avlusunu kaplayan demir parmaklıkları kırdılar, bir kısmı da çatıya ulaştı. Daha sonra Ram Kumar Kothari ve Shard Kumar Kothari olarak tanımlanan iki kardeş, merkezi kubbenin tepesine ulaştılar ve fethi simgeleyen safran bir bayrak diktiler. Daha sonra VHP kar sewanın (gönüllü hizmet, adanma) başladığını duyurdu…
3 Kasım’da ülke çapında başka bir Bandh (genel grev) çağrısı oldu. Delhi’de BJP milletvekilleri Başbakan V.P. Singh’in ikametgahını gasp etmeye çalıştı. Dört gün sonra, 7 Kasım 1990’da V.P. Singh, BJP’nin desteğini çekmesiyle Lok Sabha’da kendisine karşı yapılan güven oylamasını kaybetti.
Bir yıl sonra yapılan ara seçimlerde Mulayam Singh Yadav, Uttar Pradesh’i BJP’li Kalyan Singh’e kaptırdı.
İki yıl sonra RSS-BJP-VHP birleşimi, Babri Mescidi’nin yıkılmasına yol açacak başka bir kampanya başlatacaktı…
Babri Mescidi yıkılıyor…
7 Kasım 1990’da BJP, Ayodhya’da polisin en az iki düzine ölümle sonuçlanan ateş açmasına öfkelenerek V.P. Singh hükümetinin fişini çekti.
Haziran 1991’de Kalyan Singh, Mulayam Singh Yadav’ı devirdikten sonra Uttar Pradesh’in ilk BJP başbakanı olarak görevi devraldı. Devletin 2,77 dönümlük ihtilaflı araziyi ele geçirmesiyle tapınak faaliyetleri hız kazandı.
Dönüm noktası 30 Ekim 1992’de VHP’nin Yüksek Mahkeme kararına aykırı olarak caminin yakınında tapınak inşaatına başlayacağını duyurmasıyla geldi.
6 Aralık 1992’de BJP ve VHP, Ram Tapınağı inşaatını yeniden başlatmak için karsevaklara (gönüllülerine) Ayodhya’da toplanma çağrısında bulundu.
Güvenlik güçlerinin 1990’dan farklı olarak herhangi bir direniş göstermediği söyleniyor.
Karsevaklar (Ram Tapınağı hareketine katılan gönüllüler) sorunsuz ilerliyordu.
Bu sırada kalabalığın bir kısmı barikatları zorlamaya başladı. Birkaç dakika sonra bazıları caminin üzerine çıkmaya başladı.
Baltalar, demir çubuklar ve çekiçlerle silahlanmışlardı. Öğle saatlerinde camiye tam teşekküllü bir saldırı gerçekleşti.
Halatları bağlamak için duvarlara delikler açıldı ve ipler tek tek sökülmek üzere çekildi. Öğleden sonra kubbeler düşmeye başladı ve saat 17.00’de yıkım tamamen tamamlandı.
Tarih: 6 Aralık 1992, saat: 17.00
Babri Mescidi gitmişti…
Ram Lalla için geçici bir tapınak yapıldı.
Sorun daha sonra dondu.
Tapınak meselesi bir süre unutuluyor…
1990 yılından itibaren Kuzey Hindistan’ın pek çok yerinde birçok Hindu’nun ortak dili değişmişti: her zamanki namaste yerine çoğu kişi birbirini Jai Shree Ram ile selamlıyordu; çay tezgahlarında ve seçkinlerin misafir odalarında Hindutva ve Hindu Rashtra (Hindu Ulusu) hakkında şiddetli tartışmalar yaygınlaşmış; safran rengi bandanalar ve şallar moda olmuştu.
Ama 13 Mayıs’ta 2004 genel seçimlerinin sonuçları açıklandığında, BJP yaşadığı kayıpla şaşkına döndü.
Bu kayıp Hindistan siyasetinde bir dönüm noktasıydı.
Bu, 6 Aralık 1992’de Ayodhya’daki Babri Mescidi’nin yıkılmasından bu yana BJP’nin her genel seçimde kazanç elde ettiği bir aşamanın sonu anlamına geliyordu; ilki 13 gün, sonraki 13 ay ve sonuncusu neredeyse 5 yıl süren üç dönemin ardından BJP düşüşe geçmişti.
Caminin yıkılmasından kısa bir süre sonra, Hint analistlerin büyük bir kısmı bunu dönemin Başbakanı Narasimha Rao’nun (Kongre hükümeti) ustalığı olarak adlandırmaya başladı.
Artık caminin yerle bir edildiği, safran parivarının (safran ailesinin, yani Hindu milliyetçi BJP ailesinin) tedirgin olmak için hiçbir nedeni olmayacağı ve varoluş nedenini kaybedeceği ima ediliyordu.
Rao’nun destekçileri, ülkenin toksik politikalara sırt çevirip, daha iyi şeylere yöneleceğini savundu.
Gerçekten de Hindistan’da 1992’den hemen sonra tapınak unutuldu.
Çünkü Karsevaklar aslında bir Ram tapınağıyla ilgilenmiyordu; başlıca hedefleri, camiyi Lord Ram’ın yeri olarak algılanan Janmabhoomi’den çıkarmak ve böylece Hindistan’ın Müslüman ve İngiliz yöneticileri tarafından yüzlerce yıldır aşağılanmanın sembolü olarak görülen şeyin intikamını almaktı ki cami yıkıldıktan sonra sevaklar, görevin tamamlandığına inanarak evlerine geri döndüler.
Ayrıca, ihtilafın onlarca yıldır askıda kaldığı bir dönemde, caminin Ram’ın doğduğu yerin yıkıntıları üzerine inşa edildiğine dair somut delillerin de yokluğunda, mahkemelerin özünde bir inanç konusu olan bu sorunu çözebileceğine pek kimse inanmıyordu.
BJP, tapınak meselesinin siyasi amacına hizmet ettiğinin farkındaydı; 1984’te Meclis’te sadece iki üyesi olan bir parti iken on yıldan kısa bir süre içinde katlanarak büyümüştü ama ülkede koalisyon siyaseti dönemiydi ve BJP bu meseleyi tırmandırmanın Mamata Banerjee, Nitish Kumar gibi bazı laik müttefiklerini ve Dravidian partilerini uzaklaştıracağının da farkındaydı ki bu nedenle Ram Tapınağı konusunu ikinci plana atmıştı.
Bu, BJP’nin seçim manifestolarında (sankalp patra) açıkça farkediliyordu. Başlangıçta Ram Tapınağı’ndan neredeyse bir tehdit olarak bahsediliyordu: Mandir wahi banayenge (Tapınağı oraya inşa edeceğiz); 1996’da bu bir yemine dönüştü: Saugandh Ram ki khaate hain (Ram’a yemin ederim); 2004 yılına gelindiğinde bu, sankalp patra’da yalnızca tek satırlık bir dipnot hâline gelmişti:
BJP, Ayodhya’da bir Ram Tapınağı’nın inşasına olan bağlılığını yeniden teyit eder.
Yani, 2004’e gelindiğinde BJP’nin 90’ların belirleyici sloganı Mandir wahi banayenge (Tapınağı oraya inşa edeceğiz), seçim manifestolarında görünmez hâle gelmişti; sloganın bölücü çekiciliğinin artık geçerliliğini yitirdiğine inanan BJP, ana Hindutva kampanyasını terk etmiş ve başka şeylere yönelmişti:
Pokhran’da nükleer test, Hindistan-Pakistan dostluğuna darbe, Kargil’de savaşın ardından ortaya çıkan milliyetçi duygular, Keşmir’de barış sözleri ve son olarak ekonomi gibi şeylere…
Bu arada, bir kar seva daha statükoyu bozacaktı; 27 Şubat 2002 sabahı Ayodhya’ya giderken Godhra’da bir trenin vagonunda yakılan karsevakların ölümünün ardından gelen tepkilerden yararlanacak olan Narendra Modi, daha saldırgan bir Hindutva simgesi olarak ortaya çıkacaktı…
Gönüllülerin öldürülmesine misilleme olarak çıkan ayaklanmalar Hindu oylarını kutuplaştıracak ve bu, Modi’nin 2014 genel seçimlerini kazanmasına yardımcı olacaktı…
Hindistan siyasetinin Advani gibilerin dahi çözemediği en büyük sorunlarından birinin üstesinden gelecekti: seçim siyasetinin son sınırı olan Hindular arasındaki kast ayrımlarıyla ne yapılacağı.
Modi’nin yanıtı hazırdı: Hindistan’ı daha iyi bir geleceğe taşıyacağı vaadiyle Hindutva ve kalkınma ittifakı içinde sağcı siyasetle uzlaşmak…
2014 yılına gelindiğinde “seküler Hindu” Hint söylemine geri dönecekti; Bu, Modi-Shah’ın laiklik tanımıydı: Hindistan kendine güvenen, yeniden dirilen bir Hindu ve dolayısıyla laik bir ülkedir…
Yani bu uzun hikâyenin özeti:
Temelden değişen bir Hindistan’da, Hinduların bir tapınağa yönelik kolektif arzusunun yasal onay alması yalnızca bir zaman meselesiydi…
19 Kasım 2019’da, Ram Lalla’nın Babri Mescidi’nde aniden ortaya çıkmasıyla başlayan anlaşmazlığın başlamasından 70 yıl sonra, Yüksek Mahkeme bu alanın Hindulara verilmesi gerektiğine karar verecekti…
Oybirliğiyle alınan kararda, arkeolojik kanıtlar, yıkılan Babri Camisi’nin altında “İslami olmayan” bir binanın kalıntılarının bulunduğunu gösterecekti…
Mahkeme, Müslümanlara cami inşa etmeleri için başka bir yerde arazi verileceğini söyleyecek; Modi hükümetine tapınağın inşasını yönetmek ve denetlemek için bir vakıf kurma talimatı verecekti…
Ve karar, Hindular tarafından gururla kabul edilecek ve Müslümanlar tarafından sessiz bir teslimiyetle kabul edilecekti..
Son perde: Narendra Modi sahneye çıkıyor…
Gujarat BJP birimi çalışmalarını sürdürüyordu.
Böylece 2001 yılında Atal Bihari Vajpayee ve L.K. Advani, Modi’yi Delhi’den Gujarat’a Başbakan (Chief Minister) olarak göndermeye karar verdi.
Modi’nin idari deneyimi yoktu. Parlamento üyesi dahi değildi.
Şubat 2002’de Ayodhya’dan dönen çok az karsevak vardı.
Sabaramati Ekspresi’nin S-6 vagonu kilitlendi ve ardından ateşe verildi.
Gujarat’ta 59 kişi öldü ve isyanlar başladı.
Sonraki 12 yıl boyunca her cephede (medya, RSS, kongre, CBI) zorluklarla karşılaştı.
2014’te başbakan oldu.
2019’da yine başbakan seçildi.
Nisan-Mayıs 2024’te büyük olasılıkla yine başbakan seçilecek.
Ama öncesinde, 22 Ocak 2024’te Modi, Ram Lalla’yı tapınağında karşılamak için orada olacak…
Ve Başbakan Modi tüm Hint halkını 22 Ocak’ta “Ram Jyoti”yi yakmaya ve Diwali’yi kutlamaya çağırdı…
Ve belki de Hint halkı bundan sonra Diwali’yi yılda iki kez kutlayacak…