Modi’nin Yeni Kabinesinde Müslümanların Yer Almaması
Yeni Hindistan kabinesinde Müslümanların göze çarpan ihmali, çeşitlilik içeren ve demokratik bir toplumda siyasi temsilin ve kapsayıcılığın öneminin eleştirel bir hatırlatıcısı olarak hizmet ediyor.
Iftikhar Gilani
12 Haziran Çarşamba 13:55
Sakin bir Pazar akşamı Narendra Modi üçüncü kez Hindistan Başbakanı olarak yemin etti. Ancak en büyük azınlık grubu olan Müslüman toplumunun, 71 üyeli devasa bakanlar kurulunda kendine yer bulamayacağı ortaya çıktı.
Müslümanların Modi’nin bakanlar kurulundan çıkarılması, azınlıkların onun yönetimine dahil edilmesi ve temsil edilmesi konusunda önemli bir tartışmayı ateşledi.
Hindistan’ın 1947’de bağımsızlığını kazanmasından bu yana kabinelerde Müslümanların temsil edilmesi yaygın bir uygulama haline geldi.
On yıllar boyunca 43 Müslüman, farklı başbakanların yönetimindeki çeşitli kabinelerde görev yaptı.
Modi’nin önceki dönemleri de bir istisna değildi; Muhtar Abbas Naqvi, Najma Heptulla ve MJ Akbar gibi önde gelen Müslüman isimler kilit pozisyonlardaydı.
Azınlık İşlerinden Sorumlu Birlik Bakanı olarak görev yapan Naqvi, Rajya Sabha’daki görev süresinin sona ermesinin ardından 2022 yılında emekli oldu ve yeniden aday gösterilmedi. Emekliliğinden bu yana kabinede Müslüman varlığı olmadı.
Müslüman bakanların mevcut yokluğu gelenekten önemli bir kopuşa işaret ediyor. Atal Bihari Vajpayee yönetimindeki BJP liderliğindeki hükümetlerde bile Shahnawaz Hussain ve Omar Abdullah gibi Müslümanlar önemli mevkilerde bulunuyordu.
Bu tam yokluk, sayıları 200 milyonu aşan Müslüman toplumunun siyasi temsiline ilişkin kaygıları artırıyor.
BJP’nin 2024 genel seçimlerine yaklaşımı bu konuyu daha da öne çıkarıyor.
Parti, Malappuram, Kerala’da yalnızca bir Müslüman aday çıkardı ve o da daha sonra kaybetti.
Çeşitli siyasi partilerin yarıştığı 78 Müslüman adaydan 24’ü seçildi. Geçmişte Müslümanlar parlamento sandalyelerinde daha önemli bir paya sahipti; nüfusun %11’ini oluşturdukları 1980’lerin ortalarında %9 temsil oranıyla Müslümanlar daha önemli bir paya sahipti.
Bugün nüfusun yüzde 14’ünü oluşturmalarına rağmen temsil oranları yüzde 5’in altına düştü.
Bu düşüş eğilimi, hiçbir Müslüman milletvekilinin bulunmadığı Lok Sabha’daki BJP liderliğindeki Ulusal Demokratik İttifakın (NDA) bileşiminde açıkça görülüyor.
Son parlamentodaki NDA’dan tek Müslüman milletvekili olan Bihar’ın müttefiki Lok Janshakti Partisi’nden Mahboob Ali Qaisar, bakan olarak atanmadı. Bakanlık pozisyonlarından bu dışlanma, mevcut yönetimde Müslümanların siyasi temsilinin yetersiz olduğu yönündeki daha geniş bir sorunu vurguluyor.
Aksine, yeni kabinede diğer azınlık topluluklarından üyeler de yer alıyor, ancak bunların sayısı Müslümanlarla karşılaştırıldığında daha az.
Hardeep Singh Puri, Ravneet Singh Bittu, George Kurien ve Kiren Rijiju tarafından temsil edilen Sih ve Hıristiyan toplulukları kabinedeki pozisyonlarını güvence altına aldı.
Özellikle Sihler ve Hıristiyanlar Hindistan nüfusunun sırasıyla %1,72 ve %2,3’ünü oluşturuyor.
Bittu’nun koltuğunu kaybetmesine rağmen dahil edilmesi ve Kurien’in seçime itiraz etmeden atanması, azınlıklara yönelik seçici muamelenin altını daha da çiziyor.
Kabinenin yapısı aynı zamanda kast temelli temsile yapılan vurguyu da yansıtıyor; 10 Dalit, Diğer Geri Sınıflardan (OBC’ler) 27 üye, ‘üst’ kastlardan 21 ve kabile gruplarından beş üye.
Bu ayrıntılı temsil, siyasi ortamda kast dinamiklerini ele almaya yönelik stratejik bir yaklaşımın altını çiziyor.
Örneğin, BJP için kritik bir eyalet olan Bihar’da şu anda OBC’lerin, üst kastların ve Dalitlerin dengeli bir karışımını temsil eden sekiz bakan var. Bu hamle, Bihar’da yapılacak parlamento seçimleri öncesinde stratejik bir çaba olarak görülüyor.
Benzer şekilde Haryana, Maharashtra ve Uttar Pradesh gibi eyaletlerde bakanların atanmasında dikkatli bir değerlendirme yapıldığına tanık olduk.
Haryana’da Ahir ve Gurjar topluluklarından etkili liderler dahil edilirken, Maharashtra ve Uttar Pradesh’te BJP farklı kast grupları arasındaki temsili dengelemeye çalıştı.
Eleştirmenler, Müslümanların dışlanmasının BJP’nin toplumu marjinalleştirmeye yönelik kasıtlı bir stratejisi olduğunu savunuyor.
Bu dışlama, Modi’nin kapsayıcı yönetime olan bağlılığı ve Hindistan demokrasisi için daha geniş etkileri hakkında önemli soruları gündeme getiriyor.
Ülke ilerledikçe, Müslümanların kabinedeki bariz ihmali, çeşitlilik içeren ve demokratik bir toplumda siyasi temsilin ve kapsayıcılığın öneminin eleştirel bir hatırlatıcısı olarak hizmet ediyor.