Hindistan’ın travmatik Müslüman korkusu
https://fikirnamedergi.com/2020/03/hindistanin-travmatik-musluman-korkusu/
Hindistan’ın travmatik Müslüman korkusu
BÜLENT TOKGÖZ 20 MART 2020
Hindistan’ın Travmatik Müslüman Korkusu
20 Mart 2020
Bundan 20 yıl evvel bu dumanlardan daha fazlası Gucarat’tan yükseliyordu. Hindularla Müslümanlar arasında tansiyon gene yükselmiş, çoğu Müslüman 1000 kişi günler süren bir hercümerç içinde katlolunmuştu. Müslüman kadınlar tecavüzlere uğramış, çocuklar diri diri ateşlere atılmıştı. El ayak çekildikten sonraki göstermelik soruşturmalar boş çıkmış, kimseler cezalandırılmamıştı. Çünkü eyalet valisi, mücrimlerin azmettiricisi ve hamisi idi. Valinin adı Narenda Modi’ydi… Trump’ın hoşgörülü mevkidaşı, dün Gucarat’ta yaptığını şimdi tüm Hindistan için yapma sevdasında. Güçlü bir kitle desteğiyle mayısta ikinci kez devlet başkanı seçilerek koltuğunu sağlamlaştırdığında Hindistan’ı Hinduistan hâline getirmek için emin adımlarla ilerliyor. Keşmir’in özerkliğini feshederek doğrudan askerî idareye katması, Pakistan’la savaşı da iç savaşı da tetikleyebilecek tehlikeli bir hamleydi ama bildiğini okumaktan çekinmedi. 1992’de Hindularca yıkılmış, uğruna 2000 insanın can verdiği Babri Camii’nin kalıntıları üstüne bir Hindu tapınağı inşa etme gayretindeki tahrik de fazla cüretkâr. 13 Aralık’ta yürürlüğe giren vatandaşlık yasasıyla yaptığı işe körükle gitmekten başka bir şey değil.
Vatandaşlık Hiyerarşisinde İlk Basamak
1955 tarihli eski bir kanuna ilave görüntüsü altında Modi belli bir ajandayı takip ediyor. Bu ajanda, Hindistan’daki fiilî vatandaşlık hiyerarşini resmîleştiriyor ve Müslümanları en alt kademeye indiriyor. Pakistan, Afganistan ve Bangladeş’ten illegal yollarla ülkeye girmiş Hindu, Sih, Budist, Hıristiyan ve Caynistlere vatandaşlık hakkı tanırken Müslümanları hariç tutmakla kalmıyor, belgeleri eksik olan Hint Müslümanları vatandaşlıktan atmak gibi bir fecaat de içeriyor. Fecaat, çünkü Hindistan gibi bir ülkede asırlardır aynı beldede ikamet ettiği hâlde kimlik çıkarmamış milyonlarca Müslüman yaşıyor. Nüfusa kaydolmamak çok yaygın bir durum. Sözgelimi 2015-16’da nüfusa kaydedilmeyen 6.8 milyon doğum gerçekleşmiş. Ne olacak bu insanlar? Evrakları eksik diye hiçbir vatandaşlık hakkından yararlanamayacak, mülk edinemeyecek, seçimlere katılamayacak, eğitim göremeyecek; kısaca paryalığa mahkûm olacaklar. Yoksa toplama kamplarına mı kapatılacaklar, yanı başları Çin’de olduğu gibi? Yahut da Pakistan’a sürgün mü edilecekler? Çılgınlık. Öyle topluluklar var ki Pakistanlı Müslümanlar arasında, hiç bilinmeyen antik Hint dilleri konuşuyor; bu insanlar Hindistanlı değilse nereliler? Nereden gelmiş olabilirler veya nereye gönderilebilirler. Saçmalık.
Öteki, Marjinal, Azınlık
1947’de bir İngiliz projesi olarak Hindistan ikiye bölündüğünde sınırın yanlış tarafında kalan 15 milyon insan göç etmiş, 2 milyon da kitlesel boğazlaşmalarda öldürülmüştü. Pakistan, Müslümanların vatanı olduğunu vurgulama adına İslam Cumhuriyeti adını almasına rağmen, Hindistan’ın kurucuları ateşli tartışmalar sonrasında seküler bir tutumu benimseyerek, ülkelerini salt bir dinî kimlikle tanımlamaktan sakınmışlardı. Modi ve Nazi hayranı kadrosu, yarım kaldığını düşündükleri bir süreci tamamlamak için var güçleriyle çalışıyor şimdi. Bölünme ciddi bir travmaydı. Fakat ilk değildi. Sahabe zamanından itibaren Hint Müslümanlar büyük İslâm imparatorluklarının bir parçası ve imtiyazlı vatandaşları olarak yaşayagelmişken İngiliz işgaliyle birlikte ikinci plana düşmeyi kanıksamak zorunda kalmışlardı. 1947, acıları, parçalanan sülaleler, aileleriyle apayrı bir travma olarak hayatlarında yer etti. Üstelik nüfus güçlerini yitirmiş, seçkin simalarını sınırın öte tarafına yollamış, yoksul, örgütsüz ve özgüvensiz kitlelere dönüşmüşlerdi. Keşmir trajedisi bölünme travmasını sabitleştirdi. Bıkmadan tekrarlanan pogromlar, kıyımlar da Hindistan’da Müslüman olmayı büyük bir çileye çevirdi. Bölünmeden bu yana on binlerce Müslüman’ın Hindu çetelerin insafına ve infazına terk edilmiş olması ahalideki güvensizlik ve marjinalleşmeyi tırmandırdı. Bütün mezalimlerde devletin parmağını değil, elini kolunu görmek derin bir yabancılaşma ve ötekileşme hissini pekiştirdi. Nüfuslarıyla orantısız biçimde az temsil güçleri, bürokrasiden dışlanmışlıkları, sanat ve kültürdeki sönüklükleri… 200 milyon Müslüman, 27 milyon Sih’in yarısı kadar etmiyor. Az eğitim, düşük gelir, örgütsüzlük, çok başlılık… Seçkin “millet” iken şimdi sıradan bir azınlıklar.
Bülent Tokgöz – 2020