indyturk.com Ramjanmabhoomi efsanesi: Hindistan'ın Ram Tapınağı'nın uzun ve karmaşık hikâyesi Dr. Duygu Çağla Bayram Independent…
Babürlüler: Hindistan’daki Türk İmparatorluğu’nun Yükselişi ve Çöküşü
https://evrenatlasi.com/baburluler-ve-babur-imparatorlugu/
Babürlüler: Hindistan’daki Türk İmparatorluğu’nun Yükselişi ve Çöküşü
Babürlüler’in gücü yaklaşık iki yüzyıl sürmüştür. Bu süre içinde imparatorluğun seçkinleri, gücünün azalmasına rağmen ayakta kalan çok seçkin bir kültür geliştirmiştir.
Son güncelleme: 21 Ekim 2023 09:02
Berkay Alpkunt
Babürlüler 1526-1858 arasında var olmuş, Çağatay Türkçesi ile konuşan Türk-Moğol kökenli bir imparatorluktur. Ancak zamanla Fars kültüründen yoğun olarak etkilenerek Farsça dilini benimsemişlerdir. En önemli lideri ve kurucusu Babür’dür. Görece küçük bir orduyla Hindistan’ı ele geçiren Babür’ün soyu baba tarafından Timur anne tarafından Cengiz Han’a dayanıyordu. Ondan sonraki şahların çoğu Babür İmparatorluğu’nda dini etkiyi artırarak ve zevk ve eğlence düşkünü olmalarıyla ülkenin yıkılışını getirdiler.
Panipat kenti, Delhi’nin kuzeyindeki geniş yaylalar üzerinde bulunan küçük ve önemsiz bir yerdi. Ama Fergana prensi olan Babür (“Kaplan”) lakaplı Zahireddin Muhammed için hiçlikten sona giden yolun başlangıcı olmuştu. 26 Nisan 1526’da gün ışırken, 25.000 kişiden oluşan ordusuyla Panipat’a konuşlanan Babür karşısında 1.000 savaş filinin başı çektiği kendisinin dört katı büyüklükte 100.000 adamlık Hint ordusunu buldu. Babür Kuzey Hindistan’daki altı aylık yürüyüşü sırasında ordusunun yarısını kaybetmişti.
Babür’ün Hindistan’ı Ele Geçirmesi
Babürlüler: Hindistan’daki Türk İmparatorluğu’nun öyküsü
Babür, Panipat Çarpışması’nda Osmanlılardan sağlanmış olan topçu birliklerinden yararlandı.
100 yıl boyunca Delhi’deki merkezlerinden, Kuzey ve Orta Hindistan’ın büyük kısmına hükmeden Müslüman Lodi hanedanın gücü azalmaktaydı. Babür Hindistan’a o güne kadar dört sefer düzenlemişti. Bu seferleri cesur ve gözü kara adamlarıyla “fetih” adıyla yapıyordu. Türk-Moğol kökenli Barlaslar soyundan gelen Babür, dil ve töre bakımından Türk’tü ancak dönemin İslam akımıyla Arapça bir ad almıştı.
11 yaşından beri savaşçı olduğundan hiçbir askere tam güvenilmeyeceğini bilecek kadar deneyimliydi. O kendi kurnazlığına güveniyordu. Babür Sultan İbrahim Lodi’nin karargahına bütün gücünü yöneltmişti ve stratejik olarak saldıran taraftaydı ancak karşısına çıkacak olan sayıca çok üstün ordu tarafından yok edilmemek için taktik olarak savunmada savaşmayı seçti: 700 arabayı halatlarla birbirine bağladı ve önlerine arkadaki topları ve tüfekli askerleri koruması için toprak barikatlar yaptırdı. Her iki arabanın arasında önlerinde göğüs siperliği olan tüfekli askerler vardı. Arabalar toplara kalkan olduğundan, askerler topları korkusuzca ateşliyordu.
Delhi’nin kuzeyindeki dümdüz kırsal alan doğal tahkimata elverişsiz olduğundan, Babür yaratıcı olmak zorundaydı. Yük kervanını Türk topçularının önüne dizdi ve silahlı adamları gizlemek için hepsinin önüne tabya yaptırdı. Süvarilerini savunma hattının iki tarafına yerleştirdi ve düşmanı saldırıya kışkırtmak üzere devriyeler gönderdi. Ordusunun sayıca üstünlüğüne güvenen Sultan İbrahim tuzağa düşmüştü. Topçu birliğinin ne demek olduğunu ve neler yapabileceğini bilmiyordu.
Babür’ün silah gücü Lodi’nin saldırıya geçen öncülerini kırıp geçirdi. Bu arada, at üzerinde okçuluk yapan süvarileri de, destek güçlerini kargaşaya düşürüyordu. Öğlen oluncaya kadar, Sultan İbrahim’in kendisi dahil en az 20.000 kişi ölmüştü. Babür, Türk-Moğol komutanlar Cengiz Han ve Timur’un torunu olduğunu göstermeye kararlıydı. İranlılar ona ve Türkçe konuşan askerlerine Moğollar adını verdiler. Onlara göre bu nefret edilen bir sözcüktü ancak Babür için gerçek bir iltifattı. Ne o ne de onun “Mughal” (Moğol) torunları atalarını hiçbir zaman unutmadılar.
Babür Hindistan’dan Nefret Etti
Babür Hindistan’ı hiç sevememişti.
Zafer kesinleşince Babür başarısını Yamuna Irmağı’nda bir mavnada mütevazi bir eğlenceyle kutlamak üzere Delhi’ye giderken, oğlu Hümayun’u Agra’daki Ludi hazinelerini ele geçirmeye gönderdi. Babür için yeni başkentini teftiş etme zamanı gelmişti. Babür çocukluğundan beri seyahat etmeye çok meraklıydı. Bu hayalini gerçekleştirdiği ilk yer, ünlü atalarından Timur’un başkenti efsanevi Semerkand’dı.
Semerkand, Çin’den Orta Doğu’ya uzanan İpek Yolu’nun ana duraklarından biriydi ve Babür daha 14 yaşında bir gençken burayı ele geçirmişti. Ancak şehri üç ay sonra kaybettiğinden bu başarısının keyfini çıkarmaya zamanı olmamıştı. 20 yıl boyunca Semerkand’ı almaya uğraştı. Sonunda Semerkand’ın Özbeklerin olduğuna ve onlara ait kalacağına karar verdi.
Bu kez başka bir yayılma siyasetine yönelen Babür Kabil’i ele geçirdi ve oradan ikinci isteği olan Hindistan’a yöneldi. Panipat’tan sonra Babür’ün adamlarının çoğu Afganistan’ın serin dağ havasına ve coşkulu ırmaklarına dönmek istedi. Şahsen Babür’de sıcak ve terleten iklimi, ıssız çölleri, durgun kahverengi nehirleri olan bu yabancı topraklardan nefret etmişti. Anılarında şöyle yazmıştı: “Hindistan’ın tavsiyeye değer, memnuniyet verici pek az şeyi var. İnsanları güzel değil. Nazik konuşmanın cazibesinden, sıcak duygularından haberleri yok. İyi atları, iyi köpekleri, iyi üzümleri, kavunları ya da meyveleri, buzları, leziz ekmekleri… hamamları, okulları, mumları, hatta şamdanları bile yok!”
Tanrı’dan Yanlış İstek
Ama Babür ülkenin büyüklüğünün farkındaydı. Sonuç olarak Babürlü sultanları 200 yılda bile Hindistan’ı bir uçtan bir uca fethedemeyecekti. Ayrıca, altın ve gümüş zenginiydi. Fethe Panipat’tan başlama ve saldırıya oradan devam etme kararının temelini oluşturmuştu.
Babür artık geri dönemeyecek kadar çok yol gelmişti ve ziyan edemeyecek çok şey elde etmişti. Ama Babür aç gözlü değil, şan peşinde bir adamdı. Katlandıkları güçlükleri, gösterdikleri kahramanlıkları, kazandıkları ödülü hatırlatarak adamları taltif ediyordu, ganimetleri cömertçe dağıtıyordu.
Kesin zaferin garantilenmesi için önce iki büyük savaşın daha kazanılması gerekiyordu. Babür kendisini mümkün olduğunca rahatlatmaya çalışıyordu. Hindistan’ın nemine tozuna karşı etkili bir çare olarak sonu gelmez banyolar yapıyordu. Sıcak ve kargaşa dolu topraklarda serinlik ve düzen sağlayabilmek için İran usulü havuzlu, sayvanlı, çiçek tarhlı bahçeler yaptırıyordu. 1530’da Babür’ün oğlu ve varisi Hümayun hastalandı.
Babür, oğlunun yerine kendi canını alması için Tanrı’ya yalvardı ve Tanrı onun duasını kabul etti: 1530’da 47 yaşında öldü. Bir teoriye göre hastalıktan diğer iddiaya göreyse Lodi’nin annesi tarafından zehirlenmişti.
Yerine geçen Hümayun, Babür’ün inşa ettiği her şeyi yok edecekti.
Babür’den Sonra İmparatorlukta Hümayun Dönemi
Hümayun ile başlayan çöküş.
Hümayun ile başlayan çöküş.
Hindistan’daki büyük Moğol hanedanının kurucusu olan Babür’ün yerine 1530’da, imparatorluğun kaderini tayin etmek için danışmanlarından çok astrologlarına güvenen yumuşak başlı, çalışkan, afyon bağımlısı oğlu Hümayun geçmiştir. On yıl içinde, babasının kazandığı her şeyi kaybedecekti.
Hümayun Kannauj Muharebesi (1540) yenilgisinden sonra ezeli düşmanı Şir Şah onun peşini hiç bırakmadı ve Agra’da onu dört bir yana kovaladı. Sürgünde 15 yıl geçirdikten sonra Hümayun kaybedilen toprakları almak için İran’ın desteğini kazanmak üzere azimli planlar yaptı. Sonunda başardı, ancak nihayet tahta geri dönmesinden yaklaşık bir yıl sonra 1555’te, kütüphanesinin merdivenlerinden ölümüne yuvarlandı.
13 yaşındaki varisi Ekber (“Büyük”) Panipat’ta bir tahtan indirme girişimiyle karşılaştı ancak çok daha büyük güçle bastırdı. Beceremeseydi taht yine kaybedilebilirdi. Babür zaferlerini bahçe yaptırarak kutlarken Ekber düşmanlarının kellelerinden oluşan sütunlar yaptırarak Moğol geleneğini sürdürmeyi seçti. Ekber, Babür İmparatorluğu’nu genişletti ve Hint Rajputlar gibi Müslüman olmayanlara kapı açtı. 1605’te 63 yaşında dizanteriden öldü.
Babürlüler 1605-1627 arasında Ekber’in oğlu Cihangir tarafından yönetildi. Dönemin en güçlü imparatorluklarından birinin başına geçen Cihangir zevk ve eğlence düşkünü olarak yaşadı ve askeri başarı bir yana Kandahar’ın İranlılara kaybedilmesi gibi başarısızlıklar getirdi.
Cihangir’in ölümünden sonra Babürlüleri 30 yıl Şah Cihan yönetti. Genç yaşta ölen eşi Mümtaz Mahal (Ercümend Banu Begüm) için Agra’da Taç Mahal’i yaptırdı. 1658-1707 arasında hüküm süren halefi Evrengzib, bu Türk imparatorluğunu en geniş sınırlarına kavuşturmuşsa da Babürlüler Hindistan yarımadasını hiçbir zaman tamamıyla fethedememiştir.
Evrengzib, Dekkan’ın askeri gücün ziyan edildiği dipsiz bir kuyu olduğunu anlamıştı. Güney bölgesi istila edildi, ancak kontrol altına alınamadı. Ayrıca Müslümanların nüfusuna göre sayıları azdı. Müslümanlar bölünmüştü; Şiiler Sünnilere karşı; Türkler, İranlılar ve Afganlar birbirlerine karşı; tüm yeni gelenler de Hindistan doğumlu Müslümanlara karşıydı.
Babürlülerin Yönetimi Nasıldı?
Ekber’den itibaren Babürlülerin yönetimindeki Hindistan’ın kaderi, hükümdarının kişisel rahatı, inancı, çıkarı ve zevkleri etrafında dönmüştür. Sarayın görkemi, sanat, mimari ve resmi tarih, yalnızca hükümdarın ihtişamını yansıtmak için vardı. Hükümdarın söylediklerini, yaptıklarını, düşündüklerini, rüyalarını not etmek üzere, gece gündüz hazır bekleyen görevliler vardı.
Bu durumda en hayati konu, imparatorun kişiliğiydi. Danışma heyeti toplantıları imparatorun sarhoşluktan kendinden geçmesiyle birden biter; hayal kırıklığı içinde kalakalan danışmanları, imparatorun ahlaki düşkünlük diyerek yasakladığı tütünle yatışmaktan bile mahrum olurdu. Haftanın bir günü, imparatorun şahsen adalet dağıtma günüydü. Babürlüler artık şeriatla yönetiliyordu. Ama Ekber, bu yasayı yalnızca kendisinin yorumlayabileceğine dair bir yasa çıkarttı.
Memurların atanması imparatorun tasarrufundaydı. Aileden gelen rütbeler yoktu ve bunlarla ilintili resmi görevler ve onlara tahsis edilecek araziler sık sık yeniden belirleniyordu. Avrupalı bir gözlemcinin belirttiği gibi, o dönemde en büyüklerin bile kaderleri pamuk ipliğine bağlıydı.
Zengin Saray Hayatı
1627’den 1658’e kadar tahtta kalan Şan Cihan’ın mücevherlerle süslü Tavus Kuşu Tahtı.
Birbirini izleyen Moğol imparatorlarının saraylarındaki hayatın görkemi Avrupalı ziyaretçileri hayrete düşürecek düzeydeydi. İngiliz Büyükelçisi Sir Thomas Roe, Cihangir’in bir gece konakladığı kampın çapının 32 km olduğunu ve hizmetinde 3.000 kişi bulunduğunu kaydetmiştir. 5.000 kişiden oluşan bir harem devralmış olan Cihangir, 100 ressam işe almıştı ve sürek avlarında 50.000’den fazla asker kullanıyordu.
Şah Cihan’ın Taç Mahal’ini inşa etmek 20.000 kişinin 20 yılını almıştır. Bina 40 milyon rupiye mal olmuştu ve bu bütün bir orduyu, iki yıl boyunca önemli bir sefere göndermenin bedeline denkti.
Babür İmparatorluğu’nda lüks saray hayatının ihtişamının altında fetih seferlerini ve savurgan inşaat planlarını finanse edebilmek için 400.000 köyden nakit veya zorunlu çalışma şekliyle acımasız bir arazi vergisi toplanıyordu.
Ama bu sermaye fazlası her zaman mevcut olmuyordu. Kudretli Ekber her biri birbirinden yıkıcı 30’dan fazla isyanı bastırmak zorunda kaldı. Cihangir’in hükümdarlığı sırasında yaşanan büyük bir veba salgını Babürlü nüfusun üçte birini yok etti. Şah Cihan’ın tahta geçişini öyle bir kıtlık izledi ki, Hollandalı ziyaretçilerin tencerelerde insan elleri ve ortalıkta satılan insan etleri gördükleri anlatılmıştır.
Yine de ekilmemiş çok fazla toprak vardı. Babürlüler’de silah ve takı yapımı dışında teknoloji durağandı ve patates, tütün, kaşu ve ananas gibi dönemin yeni ürünleri Portekizlerden satın alınıyordu. Kahve, karabiber ve çividin temel ihraç maddeleri haline gelmesiyse, yönetimin gayretinden çok, Avrupalı maceraperestlerin girişimciliği sayesinde olmuştur.
Babürlülerin Çöküş Yılları
- yüzyılda, İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’nin bir ileri geleni filin üstünde seyahat ediyor.
Babürler’de Evrengzip’in hükümdarlığı yaklaşık yarım yüzyıl sürdü. Ancak dönemin bitmek bilmeyen seferleri hazineyi tamamen boşaltmıştı ve Marathalar, Racputlar ve Sihler gibi sınır haklarının isyanlarına neden oldu.
Evrevgzip’in hükümdarlık süresinin uzunluğu yüzünden, halefi yerine geçtiğinde yaşlı bir adamdı ve yalnızca beş yıl hüküm sürdü. Zayıflayan Babür İmparatorluğu daha güçlü komşuların saldırısına açık hale geldi. 1739’da İran hükümdarı Nadir Şah, Delhi’yi yağmaladı ve mücevherlerle süslü Tavus Kuşu Tahtı’nı kaldırıp götürdü.
Yüzyıl içinde Bengal, Gucerat, Sind gibi bölgeler Babürlüler’den ayrılarak bağımsız krallıklar oldular. Babürlüler 17. yüzyılda İngilizlerin egemenliğine girdiler. Ticaret amacıyla Hindistan’a gelen İngilizler siyasi boşluktan yararlanarak ordularının düzenli silahlı gücüyle Babür İmparatorluğu’nu ele geçirdiler.
1803’de sadece görünüşte hükümdar olan Şah II. Alem, İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’nden ayrıldı. 1857’deki büyük ayaklanma sırasında asiler, şaşkınlık içindeki Şah II. Bahadır’ı ayaklanmanın sözde önderi olarak tutukladılar. Ayaklanma bastırılıp Şah’ın tahttan indirilmesi ve sürgüne gönderilmesiyle, Babür’ün kurduğu büyük hanedan toz duman oldu.
Babürlüler’den Günümüze Kalanlar
Babürlüler’in gücü yaklaşık iki yüzyıl sürmüştür. Bu süre içinde imparatorluğun seçkinleri, gücünün azalmasına rağmen ayakta kalan çok seçkin bir kültür geliştirmiştir. Devletin dini kuruluşta Çağatay Türkçesiyken zamanla Farsça devletin ve ayrıcalıklıların dili olmuş, İngiliz hakimiyetine kadar da devam etmiştir. Dar pantolon ve bedene iyice oturup belden aşağı hafifçe bollaşan bir ceketten oluşan İranlı Safevi sarayının resmi giysisi, bağımsız Hindistan’ın ilk Başbakanı Pandit Nehru tarafından da “Hint milli giysisi” olarak giyilmiştir.
Babür imparatorlarının önüne konan baharatlı yiyecekler, basitleştirilmiş halleriyle Hint lokantalarının standart lezzetleri olmuştur. Babürlüler’de bahçe tasarımı, müzik, mimari ve resim, günümüzde turizm endüstrisinin de sermayesini oluşturuyor. Moğol bahçıvanları tarafından Orta Asya’dan getirilen meyve, çiçek ve ağaçlar hala Hindistan doğasının birer parçası.
Babürlülerin sınırsız gücü, Delhi’nin devasa Kırmızı Kale’sinde (Lal Kila) ve göl kıyısındaki Srinagar bahçelerinin zarafetinde hala görülüyor. Ancak Babürlüler varlıklarını daha çok geçici şeylere harcamayı sevdiklerinden, sahip oldukları servetlere kıyasla geride çok az şey bırakmışlardır.
Kurucu Babür’den sonraki Babür şahlarının güçleri hiçbir zaman gösterişleriyle eşdeğer olmamıştır. Ekber okullar ve yüksek okullar için ideal bir müfredat hazırlamıştı ve dul kadınların zorla yakılmasını yasaklamıştı; Müslümanlar ilkini, Hindular da ikincisini yok saydı. Zengin saray yaşamına kıyasla Babürlülerin nüfusunun %90’ı köylerde yaşadı.
Babür İmparatorluğu Hakkında Sık Sorulan Sorular
Babür İmparatorluğu neredeydi?
Babür İmparatorluğu Hint alt kıtasının büyük bir bölümüne yayılmıştır. Üçüncü Babür hükümdarı Ekber’in ölümüyle Babür İmparatorluğu Afganistan’dan Bengal Körfezi’ne ve güneye doğru bugünkü Gujarat eyaletine ve Hindistan’ın kuzey Deccan bölgesine dek genişlemiştir.
Babür hanedanı nasıl kuruldu?
Babür hanedanı, Kabil’de yeniden kurulan topraksız bir Timurlu prensi olan Bâbür tarafından kurulmuştur. Buradan Pencap’ı fethetti ve ardından Delhi sultanlığını ortadan kaldırarak idaresini kuzey Hindistan’a yaydı.
Babür İmparatorluğu ne zaman sona erdi?
Babür İmparatorluğu 18. yüzyılda, Muhammed Şah (1719-48) döneminde çöküş sürecine girmiştir. Topraklarının büyük bir kısmı Marathaların ve ardından İngilizlerin kontrolü altına girdi. Son Babür imparatoru II. Bahadır Şah (1837-57), 1857-58 Hint Ayaklanması’na karışmasının ardından İngilizler tarafından sürgüne gönderildi.
Babür İmparatorluğu neden önemliydi?
Babür İmparatorluğu, hemen hemen tüm Hint alt kıtasını tek bir etki alanı altında toplaması ve alt kıtanın bölgelerini gelişmiş kara ve kıyı ticaret yolları aracılığıyla birbirlerine yaklaştırması açısından önemliydi. Bunun yanı sıra kültürel nüfuzu ve mimari eserleriyle (en ünlüsü Tac Mahal’dir) de tanınmıştır.